Ölüm denen gerçek her gün yaklaşıyor. Her geçen gün, yaşlı olsun, genç olsun bütün insanların ömür takviminden bir yaprak daha düşürüyor ve herkes kaçınılmaz biçimde hayatının sonuna doğru yol alıyor. Bunu, her gün yaşadığımız sayısız örneği ile görüp duruyoruz. Her canlının hayatı son bulacak. Ancak ömrü sınırlı olan yalnız insan değil, insanı omuzlarında taşıyan dünya; onun, içinde yer aldığı sistem ve bütün kainatın da tıpkı canlılar gibi belli bir ömrü var. Bir gün gelecek kainatın da ömrü tükenecek ve her şey yerle bir olacak ve düzen bozulacaktır. Bu yer yüzünün ve bütün kainatın “ömrünün” sonu olacaktır. Kainatın, bu müthiş olayı yaşayacağı güne “kıyamet günü” diyoruz.
Ancak insanın ölümü, kainat düzeninin bozulması ile kıyametin kopması her şeyin sonu değildir. Aksine, kıyametin ardından, bozulan düzen yeniden kurulacak, ölen herkes tekrar diriltilecek, ikinci ve sonsuz bir hayat başlayacaktır. Yüce Allah'ın kudreti ile gerçekleşecek olan bu ikinci hayata da "Ahirethayatı" diyoruz.
Bütün semavi dinlerin inanç esasları içinde ahiret hayatına iman esası vardır. En son semavi din olan İslam, Ahirethayatının varlığı üzerinde önemle durur. Tıpkı geçmiş semavi dinlerde olduğu gibi, bizim dinimizde de, her şeyin son bulmasından sonra ikinci ve sonsuz bir hayatın varlığına inanmak, nihai kurtuluşun temel şartları yani iman esasları arasında yer almaktadır.
Ahiret hayatı, kıyametin kopmasından sonra, Allah’ın, gelmiş geçmiş bütün insanları ve diğer canlıları tekrar diriltmesi ile başlayacaktır. İnsanın ölüp kabre konması ile kıyametin kopup insanların tekrar diriltilmesi arasında geçen zaman kabir hayatı, bu ara zamana da “berzah alemi” denmektedir.
“Ahiret” kelimesi; sözlük anlamı ile “evvel” kelimesinin zıddını ifade eder. İslami bir terim olarak, “öbür dünya”, “ölümden sonraki hayat” anlamında kullanılır. Buna göre dünya, canlıların yaşadığı ilk alem, ahiret ise son alemdir.
Ahiret hayatının yaşanacağı ortam Kur'ân'da “ed-dâru’l-âhira” (Ankebut, 29/ 64) “ikinci yurt”, “ahiret yurdu” şeklinde de kullanılmaktadır.
Ahiret gününe iman, Allah'a iman esasından ayrı düşünülemez. Çünkü Allah'a iman etmek onun bildirdiği hakikatlere de iman etmeyi gerektirir. İnandığımız Allah bize ahiret gününün varlığını, orada müminlerin ulaşacağı nimetleri, kafirlerin göreceği azabı haber vermiştir. Bu sebeple ahiret gününe inanmamız da kaçınılmaz olur. Bundan dolayı müslüman, inancının bir gereği olarak daima ahiret gününe iman ettiğini, Kuran ve sahih sünnette bildirilen ahiret ahvaline inandığı da söyler. İşte şu ayeti kerime bize, ahirete imanın İslam inanç temellerinden biri olduğunu bildirmektedir.
.ياايهاالذين آمنواآمنوا بالله ورسوله والكتاب الذى نزل على رسه والكتاب ا لذى انزل من قبل
"Ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'ine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin"(Nisa,4/136).
Aynı âyetin devamında bu esasları inkâr etmenin küfür olduğu bildirilmektedir.
ومن يكفر بالله وملائكته وكتبه ورسله واليوم الآخرفقد ضل ضلالا بعيدا
"Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, Peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur."
KIYAMET GÜNÜ
Kıyametin mutlaka kopacağını Kuran,ان الساعة آتية “Kıyamet mutlaka gelecektir.” (Tâ-Hâ, 20/15) diye haber vermektedir. Kainattaki akıllara durgunluk veren düzen ve sistem o gün son bulacak, bambaşka ve dehşetli bir hal yaşanacaktır.
يوم نطوى السماء كطى السجل للكتب كما بدأنا اول خلق نعيده وعدا علين انا كنا فاعلين
“Yazılı kağıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize bir vaad olarak- onu yine yapacağız.”(Enbiya, 21/104)
Şu ayetlerde de kıyametin kopuş anından sahneler sunmaktadır:
اذا السماء انفطرت واذاالكواب انتثرب واذاالبحار فجرب واذاالقبور بعثرب علمت نفس ما قد مت واخرت
“Gök yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler kaynayıp fışkırdığı zaman, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman herke yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.” (İnfitâr, 82/1-5)
القارعة ما الاقارعة وما ادراك ماا لقارعة يوم يكون الناس كالفراش المبثوث وتكون الجتال كالعهن المنفوش
“Yürekleri hoplatan büyük felaket! Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.” (Kâri'a, 101/ 1-5).
Kıyametin kopması ile Yüce Allah’tan başka her şey yok olacaktır. Şu ayetlerde bu geçek ortay konmaktadır:
كل من عليها فان ويبقى وجه ربك ذو الجلال والاكرام
“Yeryüzündeki her şey yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zatı bâkî kalacaktır”(Rahmân, 55/26-27. bk Kasas, 28/ 88).
Kıyamet gününde hiç kimsenin hiç kimseye faydası olmayacaktır. O gün emir ve yetki sadece Allah’a aittir.
يوم لا تملك نفس لنفس شيئا والامر يومئذ لله
"O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır” (İnfitâr,82/19).
KIYAMETİN KOPMA ZAMANI
Her şeyi merak eden insan, kendi akıbetini doğrudan ilgilendiren kıyametin ne zaman kopacağını da elbette merak edecektir. İnsanın, hakkında bilgi sahibi olabileceği alan ve bu alan hakkında elde edebileceği bilgi sınırlıdır. İnsan bilgisinin ulaşamayacağı, yalnızca yüce Allah’ın bilgisi dahilinde olan işler de vardır. Yalnız Allah’ın bildiği bu bilgilere “gayb bilgileri”, bunların bağlı olduğu alanlara da “gayb konuları” denir. Kıyametin kopacağı vakit de işte böyle gayb bilgilerinden birini oluşturmaktadır. Mekkeli müşrikler, Hz. Peygamber (s.a.v.) in peygamber olduğunu ispat edebilmesi için, kıyametin ne zaman kopacağını bilmesi gerektiğine inanıyor ve bu soruyu ona yöneltiyorlardı. Oysa hikmeti gereği, Allah teala kıyametin kopacağı zamanın bilgisini kendisine saklamış, yani onu gayb bilgileri arasına koymuştu. Şu ayet onların bu sorularına cevap olmak üzere inmiştir:
يسالونك عن ا لساعة ايان مرساها قل انما علمها عند ربى لايجليها لوقتها الاهو
“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi ancak Rabb’imin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır….” (A'râf, 7/187).
Vahiy meleği Cebrail insan suretinde Hz. Peygember’in yanına gelerek İslam dinin esasları ile ilgili bazı sorular sormuş ve cevaplarını almıştı. Bu sorular arasında,
متى الساعة؟ “Kıyamet ne zaman kopacaktır?” sorusu da vardı. Hz. Peygamber’in verdiği cevap şöyle olmuştur:
“ماالمسؤل عنهاباعلم من السائل
“Bu konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha çok bilgiye sahip değlidir.” <!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]-->
KIYAMETİN KOPMASI “YAKIN”DIR
İnsanların çoğunun inancının aksine kıyametin kopması hiç de uzak değildir. "Gelecek olan her şeyin yakın olduğu" gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekir. Dünyaya ait her şeyin son bulacağı, bütün hırsların yok olacağı, düşmanlıkların, geleceğe ait planların anlamını tamamen yitireceği o günün gelmesi yakındır. Müşriklerin kıyametin kopacağına ihtimal vermeyerek onu uzak görmelerini Kur'an şöyle tasvir ediyor:
انهم يرونه بعيدا و نريه قريبا
"Şüphesiz onlar (kâfirler), o azabı(n gerçekleşeceği kıyameti) uzak görüyorlar, biz ise onu yakın görüyoruz." (Meâric,70/ 6-7)
Allah teala, kıyametin vaktini bildirmemekle beraber, onun yakın olduğunu haber vermektedir.
اقتربت ا لساعة وانشق القمر
"Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” (Kamer, 54/1). Ayette, Hz. Peygamber’in bir mucizesine (ayın yarılması) işaret edilirken, kıyametin yaklaştığı da haber verilmektedir. Bir başka ayette de şöyle buyurulmaktadır:
يسالك الناس عن الساعة قل انما علمها عند الله ومايدريك لعل الساعة تكون قريبا
“İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi ancak Allah katındadır.’ Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir” (Ahzâb, 33 / 63).
Şu hadis-i şerif de bu konuyu vurgulamaktadır:
بعثت انا والساعة كهاتين مشيرا باصبعيه االسبابة والوسطى
“Hz. Peygamber (a.s.) işaret parmağı ile orta parmağını birleştirip göstererek, “Kıyametin gelmesi şu ikisi (arasındaki fark) gibi (yakın) iken ben gönderildim”<!--[if !supportFootnotes]-->[3]<!--[endif]--> buyurmuştur.
وان يوما عند ربك كالف سنة مما تعدون
“Şüphesiz Rabb’inin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.” (Hac,22/47) ayetinden hareketle söyleyebiliriz ki, kıymetin yakın oluşu bizim ölçülerimizden çok, kainatın kendi ömrü içindeki bir oranlamayı ifade ediyor. Buna göre kıyametin yakın oluşu, kainatın yaratılışından itibaren geçen zamana nispetle, kalan ömrünün çok az olduğunu ifade etmektedir, diyebiliriz.
KIYAMET ALAMETLERİ
1. Kıyametin kopması yaklaşınca, ortalığı bir duman kaplayacak, bunun üzerine müminler nezleye yakalanmış bir hale gelecek, kafirler ise çok kötü ve zor bir duruma geleceklerdir.
2. Deccâl’ ortaya çıkacak ve ilahlık iddiasında bulunacaktır.
3. Dâbbetülarz denen bir mahluk çıkacaktır. Şu ayette bu konu açıkça bildirilmektedir:
واذاوقع القول عليهم اخرجنا لهم دابة من الارض تكلمهم ان ا لناس كانوا بأيا تنا لايوقنون
“(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için kendilerine yerden bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler.” (Neml, 27/82).
4. Güneş Batı’dan doğacaktır. Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmuştur:
لا تاتيكم الساعة حتى تطلع الشمس من مغربها
“Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır."<!--[if !supportFootnotes]-->[4]<!--[endif]--> Güneş Batıdan doğup ta insanlar bunu gördüklerinde hepsi iman edecek fakat bu iman onlara fayda sağlamayacaktır. Şu ayette işte bu anlatılmaktadır:
يأتى بعض آيات ربك لا ينفع نفسا ايمانها لم تكن آمنت من قبل يوم
"Rabb’inin ayetlerinden bazısı geldiği gün daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez.” (En'âm,6/158). İşte bu an, tövbe kapısının kapandığı andır.
5. Hz. İsa'nın yer yüzüne inerek Hz. Peygamber’in dîni üzere amel etmesi, Deccâl’i öldürmesi. Hz. İsa’nın inişi, Kuranda işaret yollu bildirilmiş, sahih hadislerde ise açıkça ifade edilmiştir.
وانه لعلم للساعة فلا تمترن بها
“Şüphesiz o kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında şüphe etmeyin” (Zuhruf, 43/61) anlamındaki ayet, öncesi ve sonrası ile değerlendirilerek “kıyametin bilgisi” olduğu bildirilenin İsa (a.s.) olduğunu tefsir bilginleri ifade etmektedirler.
6. Y’ecüc ve Me’cüc adlı iki kavmin ortaya çıkıp yer yüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmaları. Şu ayet-i kerimede bu olaya işaret vardır:
حتى اذا فتحت يأجوج ومأجوج وهم من كل حدب ينسلون واقترب الوعد الحق فاذا هى شاخصة ابصارالذين كفروا
“Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkar edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır...” (Enbiyâ, 21/96-97)
7, 8, 9: Yeryüzünün Doğusunda, Batısında ve Arap Yarımadasında güneş tutulması.
10.Yemen’de büyük bir ateşin ortaya çıkması. Aşağıdaki hadis bu alametleri topluca bildirmektedir.
Hüzeyfe b. Üseyd (r.a.) anlatıyor: Resülullah (s.a.v.);
انها لن تقوم الساعة حتى ترون قبلها عشر آيات فذ كر الدخان والد جال والدابة وطلوع الشس من مغربها ونزول عيسى بن مريم و يأجوج ومأجوج وثلاثة خسوف خسف بالمشرق وخسف بالمغرب وخسف بجزيرة العرب وآخر ذالك نار تخرج من اليمن
“Kıyamet, kopuşundan önce on alameti görmediğiniz sürece kopmayacaktır, buyurdu ve Duman,. Deccâl’i, Dâbbetü’l-Arz’ı, Güneşin Batı’dan doğmasını, İsa b. Meryem’in inişini, Ye’cüc ve Me’cüc’ü, üç güneş tutulmasını, Doğudakini, Batıdakini ve Arap Yarımadasındakini ve son olarak da Yemen’de çıkacak ateşi zikretti.”<!--[if !supportFootnotes]-->[5]<!--[endif]-->
Bu saydıklarımız, kıyametin “büyük alametleri” diye nitelenen alametlerdir. Bunların dışında, hadisi şeriflerde zikredilen ve “kıyametin küçük alametleri” diye anılan alametler de vardır. Şu hadiste bunlardan bir kaçı zikredilmektedir:
ان من اشراط الساعة ان يرفع العلم ويثبت الجهل ويظهر الزنا ويشرب الخمر
“İlmin kaldırılması, cehaletin yerleşmesi, zinanın açıkça yapılması ve içkinin (çok) içilmesi kıyametin alametlerindendir.” <!--[if !supportFootnotes]-->[6]<!--[endif]-->
BERZAH ALEMİ
Dünya hayatının sona erdiği ölüm ile ebedi ahiret hayatının başladığı zaman arasında, Kur’ân’ın “Berzah” adını verdiği bir dönem bulunmaktadır. Berzah, "engel", "perde" anlamlarına gelir. Kuran’da şöyle buyuruluyor:
حتى اذا جاء احدهم الموت قال رب ارجعون لعلى اعمل صالحا فيما تركت كلا انها كلمةهو قائلها ومن ورائه برزخ الى يوم يبعثون
“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım’ der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar diriltilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır” (Mü'munûn,23/99-100).
KABİR HAYATI
Akıllı ve buluğa ermiş bir insan ölüp kabre konulunca "Münker-Nekîr" adlı iki melek gelip, onu sorguya çeker.
العبد إذا وضع في قبره وتولي وذهب أصحابه، حتى إنه ليسمع قرع نعالهم، أتاه ملكان فأقعداه، فيقولان له: ما كنت الرجل محمد صلى الله عليه وسلم؟تقول في هذا
“(Mümin) kul kabre konulup dost ve yakınları ayrılıp gittikleri zaman -ki meyyit gidenlerin ayak seslerini duyar- ona iki melek gelir ve meyyiti oturturlar ve ona sorarlar: Muhammed hakkında ne diyorsun?
فيقول: أشهد أنه عبد الله ورسوله فيقال: انظر إلى مقعدك من النار، أبدلك الله به مقعدا من الجنة
Mü’min, ben şahitlik ederim ki o Allah’ın kulu ve elçisidir der. Bunun üzerine melekler ey mü’min! Cehennemdeki yerine bak Allah onu senin için cennetten bir makamla değiştirdi derler.
قال النبي صلى الله عليه وسلم: فيراهما جميعا
Peygamber (a.s.) o mümin cehennem ve cennetteki o iki makamını birden görür buyurmuştur.
وأما الكافر، أو المنافق: فيقول: لا أدري، كنت أقول ما يقول الناس
Kâfir ve münafık meyyit, meleklerin sorularına, Muhammed hakkında bir şey bilmiyorum, halkın ona ('Peygamber' dediklerini duyar ve) ben de onların değini derdim' der.
دريت ولا تليتفيقال لا
Kâfir ve münafık meyyite, hay sen anlamaz ve duymaz olaydın denir.
فيصيح صيحةثم يضرب بمطرقة من حديد ضربة بين أذنيه
Sonra bu kâfir ve münafığın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. Topuz vurulunca şiddetle bağırıp feryat eder
يسمعها من يليه الا الثقلين
Bunların feryadını insan ve cin hariç ölüye yakın her şey duyar”<!--[if !supportFootnotes]-->[7]<!--[endif]-->.
KIYAMET AHVALİ
Kıyametin gerçekleşmesi ile daha sonra meydana gelecek olan bir takım olaylara ve yaşanacak hallere kıyamet ahvali denir. Bunları söyle sıralamak mümkündür:
KIYAMETİN KOPMASI
Mahiyetini ancak Allah’ın bildiği “sûr” denilen bir boruya Allah’ın emri ile, İsrafil adlı meleğin üfürmesi ile kainatın düzeni bozulacak, kıyamet kopacak, bütün canlılar ölecek, Allah’tan başka her şey yok olacaktır
Şu ayetlerde sûra birinci defa üfürülmesi ve kıyametin kopuş anı anlatılmaktadır:
ونفخ فى الصور فصعق من فى السموات ومن فى الارضالاما شاءالله
“Sûra üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür” (Zümer, 39 / 68).
اقترب للناس حسابهم وهم فى غفلة معرضون ما يا تيهم من ذ كر من ربهم محد ث الا استمعوه وهم يلعبون
"İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Halbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Rablerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki onlar mutlaka onu alaya alarak (kalpleri de gaflette olarak) dinlemesinler. (Enbiya, 21/1-2)
ياايهاالناس اتقوا ربكم ان زلزلة الساعة شىء عظيم يوم ترونها تذهل مل مرضعة عما ارضعت وتضع كل ذاتحمل حملهاوترى الناس يكارى وما هم بسكارى ولكن عذابالله شديد
"Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir” (Hac,22 / 1-2).
ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLTİLME (BA’S)
Yine Allah’ın emri ile, İsrafil adlı meleğin “Sûr”a ikinci defa üflemesi ile bütün insanlar tekrar diriltileceklerdir.Bu dirilme, ruhların cesetleri ile buluşup birleşmesi ile gerçekleşecektir. Kur’an’ın şu ifadesi de ikinci defa sura üfürüleceğini haber vermektedir:
ثم نفخ فيه اخرى فاذاهم قيام ينظرون
“Sonra ona bir daha üflenir. Bir de bakarsın, onlar (insanlar) kalkmış bekliyorlar” (Zümer,39/68).
Öldükten sonra dirilmek, yok olan bedenlerin tekrar var edilmesi ve onlara hayat verilmesi olduğuna göre, her normal akıl, bir şeyi baştan yaratmakla onu tekrar var etmenin eş değerde olduğunu, bir şeyi ilk defa yaratanın, onu tekrar var edebileceğini kabul eder. Şu ayetler bu gerçeği ifade etmektedir:
وهوالذى يبدؤالخلق ثميعيده وهو اهون عليه
“O başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.” (Rûm, 30/ 27 ayrıca bk. Ahkâf, 46/33).
وان الساعة آتية لا ريب فيه و ان الله يبعث من فى القبور
“Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah kabirdeki kimseleri diriltecektir” (Hac,22/7).
HAŞR
Yeniden dirilişin ardından, bütün mahlukat, hesap vermek üzere bir araya toplanırlar. Bu toplantı yerine “mahşer” denir. Şu ayette bu gerçek ifade ediliyor:
يوم تشقق الارض عنهم سراعا ذالك حشر علينا يسير
“O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp ayrılır. Bu (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır.” (Kâf, 50/ 44). Haşr hali, çok zor ve sıkıntılı bir hal olacaktır. İnsanlar, melekler, cinler ve bütün hayvanlar bir arada haşrolacaklardır Herkes kendi derdine düşecek, kimsenin kimseye bakacak hali olmayacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.):
يحشر الناس يوم القيامة عراة غرلا
“Kıyamet gününde insanlar çıplak, sünnet olmamış ve yalın ayak bir halde (mahşere) geleceklerdir” deyince Hz. Aişe;
يا رسول الله النساء والرجال جميعا ينظر بعضهم الى بعض
“Ey Allah’ın Resulü, kadın ve erkeklerin hepsi bir arada olunca birbirlerine bakmazlar mı?” diye sormuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de;
يا عائشة الامر اشد من ان ينظر بعضهم الى بعض
“ Ey Aişe! O gün, insanların birbirlerine bakamayacakları kadar şiddetlidir”<!--[if !supportFootnotes]-->[8]<!--[endif]-->cevabını vermişlerdir.
Burada haklı haksız ayrılacak, dünyada hakkı yenenler, zulme uğrayanlar kendilerine haksızlık edenlerden haklarını alacaklardır. Resülullah şöyle buyurmuştur:
لتؤدن الحقوق الى اهلهايوم القيامة حتى يقاد للشاةالجلحاء من الشاة القرناء تنحطها
“ Kıyamet gününde hakları sahiplerine mutlaka ödeyeceksiniz. Öyle ki, boynuzsuz koyunun hakkı, tos vuran boynuzlu koyundan alınıp kendisine verilecektir.”<!--[if !supportFootnotes]-->[9]<!--[endif]-->
ŞEFAAT
Özür dilemenin ve kurtuluş fidyelerinin bir değer taşımadığı, dillerin tutulup konuşamayacağı kıyamet gününde ancak kendilerine, insanlar için şefaat etme izni verilenler konuşabilir. Peygamberler, melekler, Allah’ın sevgili kulları şefaatte bulunacaklardır. Şu ayette buna işaret edilmektedir:
:لا يملكون الشفاعةالامن اتخذ عند الله عهدا
“Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.” (Meryem, 19/ 87)
İnsanlar Adem, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa peygamberlere, kendilerine şefaat etmeleri için giderler, onlar bu konuda özür beyan edince bu defa Hz. Muhammed’e gelirler.
Hz. Peygamberin iki yerde şefaati olacaktır. Birincisi, mahşerde toplanan insanların hesaplarının bir an evvel görülmesi ve o dehşet halinin bitmesi için edeceği şefaat. Buna “şefaat-i uzmâ” (büyük şefaat) denir. Bir de Peygamberimiz (s.a.v.)ın kendi ümmetine özel şefaati olacaktır.Bu şefaat sayesinde sorguya çekilmeden cennete gerenler olacaktır. Bir kısmının derecesi yükselecek, bir kısmının da günahları affolacak ve cennete girecektir. Resülullah, شفاعتى لاهل الكبائر من امتى “Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir”<!--[if !supportFootnotes]-->[10]<!--[endif]--> buyurmuştur. Küçük günahları, nafile ibadetlerin affettireceğini yine Peygamberimiz haber vermiştir.
KİTAP-AMEL DEFTERİ
Dünya hayatında herkesin yaptıkları görevli melekler tarafından kaydedilmektedir:
وان عليكم لحافظين كرا ما كاتبين يعلمون ما تفعلون
“Halbuki üzerinizde, muhakkak, bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler” (Tekvîr,81/10-12) İşte kıyamet gününde bu kayıtların tutulduğu “amel defterleri” (kitap) herkese teslim edilecek ve kimse yaptıklarını inkar etme imkanı bulamayacaktır:
وكل انسان الزمناه طائره فى عنقه ونخرج له يوم القيامة كتابا يلقاه منشورااقرأ كتابك كفى بنفسك اليوم عليك حسيبا
“Her insanın amelini boynuna yükledik.Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. ‘Oku kitabını! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin yeter’ denilecektir” (İsrâ, 17/ 13-14)
Kitapları sağ yanından verilenlerin hesapları kolay olacaktır. Sol yanından verilenler ise zorda kalacaklarıdır.
Yaptıklarını inkar etmeye kalkışanlara karşı dilleri, elleri ve ayakları şahitlik edecektir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle haber veriyor:
يوم تشهد عليهم السنتهم وايديهم وارجلهم بما كانوا يعملون
“İşlemiş oldukları günahtan dolayı, dillerinin, ellerinin ve ayaklarının, kendi aleyhlerine şahitlik edeceği günde onlara çok büyük bir azap vardır.” (Nûr,24//24)
SUAL, HESAP VE MİZAN
Mahşerde toplanan insanlar muhakeme edilecekler, sualler sorulacak ve herkes dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. Şu ayetler sual ve hesabın hak olduğunu göstermektedir:
فوربك لنسئلنهم اجمعين عما كانوا يعملون
“Rabb’ine and olsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.” (Hicr, 15/92-93).
Herkesin dünyada yaptığı ameller, mahiyetini ancak Allah’ın bildiği bir “terazi” ile “tartılacak”tır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
ونضع الموازين القسط ليوم القيامة فلا تظلم نفس شيئا وان كان مثقال حبة من خرد ل اتينا بها وكفى بنا حاسبين
“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiç bir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek, (yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiya,21/47)
SIRAT
Hesapların görülmesinden sonra herkes, cehennemin üzerinde bulunan ve mahiyetini bizim bilemediğimiz “sırat” üzerinden geçecektir. Günahı sevabından az olanlar buradan güvenli bir şekilde geçecek, diğerlerini cehennem kendine çekecektir. Şu ayetlerde “sırat” yolculuğuna işaret vardır:
ان منكم الا واردهاكان على ربك حتما مقضيا
"(Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabb’in için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.”(Meryem, 19/71)
CENNET VE CEHENNEM
Kıyamet gününün son merhalesi, en büyük mükafat ile en büyük cezanın gerçekleşeceği merhaledir. O ana kadar tamamlanan işlemler sonunda, mümin olup sevapları günahlarından çok olduğu ortaya çıkanlar ebediyyen içinde kalmak üzere cennete girerler. Günahları sevaplarından çok olan müminler cezaları miktarınca kalmak üzere cehenneme girerler. Cezaları bitince cehennemden çıkıp cennete girerler:
واماالذ ين سعد وا ففىالجنة خالدين فيهامادامت السماوات والارض الاماشاء ربك
Mutlu olanlara (müminlere) gelince, gökler ve yeler durdukça içinde ebedi kalmak zere cennettedirler.Ancak Rabb’inin dilemesi başka. Bu onlara ardı arası kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir” (Hûd, 11/108)
Kafirler ise ebedi olarak cehennemde kalacaklardır. Allah hepimizi bu kötü sonuçtan korusun. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
فاماالذين شقوا ففى النار لهم فيها زفير وشهيق خالد ين فيها ما دامت السماوات والارض
“Mutsuz olanlara (kafirlere) gelince, onlar cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır. Onlar, gökler ve yer durdukça orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Hûd,11/106-107).
SONUÇ
Kısaca söylemek gerekirse; bu dünya hayatı geçicidir. İnsan imtihan için yaratılmıştır. Herkesine davranışlarının adaletli bir şekilde karşılığını görmesi için, hiçbir yan etkinin bulunmayacağı adil bir mahkemenin ve adalet ortamının gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Aksi taktirde, yer yüzündeki haksızlıklar ve zulümler, yapanın yanında kâr kalır. Böyle bir durum akla aykırıdır. İşte bu sebeple, herkesin yaptıklarının hesabını vereceği bir ikinci hayat zorunludur. Bütün semavi dinlerin temel ilkeleri arasında, öldükten sonra dirime ve ebedi olan ikinci bir hayatın varlığı inancı yer almaktadır.
Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilahi adaletin gerçekleşecek olması azmi ve gayreti arttırır.
Ölüm bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın bir başlangıcıdır.
<!--[if !supportFootnotes]-->
<!--[endif]-->
<!--[endif]-->
<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]-->Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ tarafından hazırlanmıştır.
<!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]--> Buhârî, İman, 37; I, 18.
<!--[if !supportFootnotes]-->[3]<!--[endif]--> Buhârî, Rikâk, 39, I, 190.
<!--[if !supportFootnotes]-->[4]<!--[endif]--> Buhari, Rikâk, 40, I, 191.
<!--[if !supportFootnotes]-->[5]<!--[endif]--> Müslim, Fiten, 13; III, 2225.
<!--[if !supportFootnotes]-->[6]<!--[endif]--> Buhari, İlim, 21; I, 28.
<!--[if !supportFootnotes]-->[7]<!--[endif]--> Buhari, Cenaiz, 68 II, 92.
<!--[if !supportFootnotes]-->[8]<!--[endif]--> Müslim, Cennet, 14; III, 2194.
<!--[if !supportFootnotes]-->[9]<!--[endif]--> Müslim, Birr, 15; III,1997.
<!--[if !supportFootnotes]-->[10]<!--[endif]--> Ebû Davûd, Sünnet, 23. V, 106..
Dünya-Ahiret Dengesi (Vaaz)
Dünyamıza hikmetli ve ibretli gözlerle bakalım. Yaratılışta ve yaratılmışlarda hiç dengesiz bir şeyler var mı? İnsanoğlu kendi eliyle kendini tehlikeye atmayıp dünyayı, nesli, kültürü bozacak kötülüklere kalkışmadıkça hiç bozulma meydana gelmiş mi?
Yüce Yaratanımız bize şöyle beyan ediyor.
الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقاً مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِنتَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ {} ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِيَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ
“Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin? Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer.”(Mülk, 67/3-4)
Âleme konulan dengeyi insanoğlu hayatına aktarmalıdır. Dünyasını ahretine tercih etmemelidir. Ahireti kazanacağım derken de dünyadaki nasibini unutmamalıdır. Biz bu metodu Yüce Kitabımızdan öğreniyoruz. Bir kıssa birçok hikmet. Karun’un zenginliğiyle böbürlenmesi karşısında halkının kendisine aktardığı şu cümle ve nihayetinde Rabbimizin tüm kullarına tavsiyesi Kur’an-ı Kerim’de şöyle aktarılmaktadır.
إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَىعَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِأُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ{} وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَنَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَوَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ {}قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَمِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعاًوَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ {} فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِفِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَامِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ {} وَقَالَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَوَعَمِلَ صَالِحاً وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ {} فَخَسَفْنَابِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِاللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ {} وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْامَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنيَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاوَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
“Karun, Musa'nın milletindendi; ama onlara karşı azdı. Biz ona, anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Milleti ona: "Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez" demişlerdi. Karun: "Bu servet ancak, bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir" demişti. Allah'ın, önceleri, ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan nice nesilleri yok ettiğini bilmez mi? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz. Karun, ihtişam içinde milletinin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler: "Karun'a verildiği gibi bizim de olsa; doğrusu o büyük bir varlık sahibidir" demişlerdi. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise: "Size yazıklar olsun; Allah'ın mükâfatı, inanıp yararlı iş işleyenler için daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir" demişlerdi. Sonunda, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edebilecek kimsesi de yoktu; kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: "Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar başarıya eremezler" demeye başladılar.” (Kasas, 28/76-82)
Tarihten ibret alınsaydı tekrar etmezdi. Karun veya Karunlar dünde kalmış değildir. Bugünde Karunlar var. Dünyaya aldananlar, dünyayı tercih edenler dünde vardı bugünde. Şimdi biz ibret ve hikmetle davranalım. Bizler geçici dünyayı tercih edip kaybedenlerden olmayalım. Ebu Cehil gibi değil. Karun gibi değil. Nemrut gibi değil. Firavun gibi değil. Kabil gibi değil. İblis gibi değil. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) gibi. Hz. İbrahim (a.s.) gibi. Hz. Musa (a.s.) gibi. Habil gibi. Hz. Âdem (a.s.) gibi.
Aldanma dünyanın velvelesine
Hepsi boş heves bir gün öğrenirsin
Kimi hakka koşar kimi tersine
Her nefesin hesabı var görürsün
Rüya gibi hayat bir gün bitecek
Bitmeyecek gibi dalıpta batma,
Mahşer günü nefsin hesap verecek,
Yarın terazide azıksız kalma
Sevgili Peygamberimizin (s.a.s) bir nasihatiyle dünya-ahiret dengesini daha iyi anlamaya çalışalım. Hz. Peygamber'in ashabından bir gurup, onun özel olarak yaptığı iş ve ibadetlerini öğrenmek maksadıyla, zevcelerine müracaat etmişlerdi. Gerekli bilgileri aldıktan sonra, bunlardan birisi: Ben, kadınlarla evlenmeyeceğim; diğeri: Ben, et yemeyeceğim; ötekisi de: Ben döşekte uyumayacağım, diye söylendiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra: "Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Bazen oruç tutar bazen de tutmam. Kadınlarla da evlenirim. İşte her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." (Müslim, Hadis No: 2487)
Dünya hayatı bir imtihan vesilesi için yaratılmıştır. Dünya hayatında var edilenler insanlar için süslü yaratılmıştır. Asıl hayat ahret yurdudur. Asıl güzellikler ordadır. Çünkü Yaratana bildiriyor. Bizde iman ediyoruz O’nun bildirdiklerine.
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءوَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِوَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ {} قُلْأَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌتَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌوَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ {}
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür. (Al-i İmran 3/15)
İnsanoğlunun farklı bir yapısı olduğunu, dünyaya tamah etme hususunda nasıl bir davranış sergilediğini Hz Enes’in aktardığı bir hadisten Efendimiz (s.a.s)’ten öğrenmekteyiz.
عَنْ اَنَسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُاللَّهِ ص " لَوْ كَانَ لاِبْنِ ادَمَ وَادِيَانِ مِنْ مَالٍلاَبْتَغَى وَادِيًا ثَالِثًا وَلاَ يَمْلاُ جَوْفَ ابْنِ ادَمَ اِلاَّ التُّرَابُوَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ "
“Enes (ra) den: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Adem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Adem oğlunun iç boşluğunu (ihtiraslı gönlünü) topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki (ihtirastan) tevbe eden kimsenin tevbesini Allah Kabul eder.” (Müslim, Zekat 116)
Dünya hayatını isteyenlere dünya hayatı tastamam verildi. Ya Ahiret hayatı. Asıl hayatta, ahiret hayatında pişman olmak ne kadar akıl kârı. Sadece ve sadece dünya hayatını istemenin ahireti düşünmemenin ve ahret için çalışmamanın ne kadar yanlış olduğunu Rabbimiz bildiriyor.
مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّجَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُوماً مَّدْحُوراً {} وَمَنْ أَرَادَالآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَسَعْيُهُم مَّشْكُوراً {}
“Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra, 17/18-19)
Dünya-ahiret dengesi için Kur’an bize duada öğretmektedir. Bizde bu duayı beş vakit namazımızda ve diğer nafile namazlarımızın son oturuşlarında yapmaktayız.
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَاحَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ {}
"Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru" diyenler vardır.(Bakara, 2/201)
Dünyaya dalmamak, dünyaya aldanmamak esastır. Şimdiye kadar sizlerle paylaştığım ayetlerde hep bunu görmekteyiz. Bundan maksat dünyanın kendisinden vazgeçmek değildir. Ayetlerden bunu da görmekteyiz. Hepimiz bilmekteyiz ki; asıl maksat dünyanın kendisinden değil, aldatıcı olan çekiciliğinden vazgeçmektir. Müslümanlar dünyanın idaresini başkalarına versinler, hiç yerleri yurtları olmasın, kazançları, şirketleri olmasın anlamında hiçbir söz söylemek ayetlerden bu mananın çıkacağını ifade etmek asla mümkün değildir. Müslümanlar en iyi yerleri kendilerine vatan edinecekler, vatanlarını düşmanlara asla teslim etmeyecekler, çalışacaklar en gözde şirketleri helalinden kuracaklar, insanlara hayır-hasenatta bulunacaklar, helalinden olmak üzere, elbette meskenleri de olacak binitleri de olacaktır. Müslüman, Yaratanın kendisine verdiği nimetleri helalinden elde edecek, asla israf etmeyecek her şeyi dengeli kullanacaktır. Bu Müslüman olmanın vasfıdır.
Vaazımızın bu son kısmında siz kıymetli cemaatimizden kendi nefsimize şu soruları sormanızı ve cevaplamanızı arzu ederim. Nerden geldik? Ne için varız? Nereye gideceğiz? Bu soruların cevaplarını Kur’an-ı Kerim’de Bakara süresinden şöyle öğrenmekteyiz.
Niçin bu dünyaya geldik?
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِوَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ{} الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ{} أُولَـئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَـئِكَهُمُ الْمُهْتَدُونَ {}
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet geldiğinde: "Biz Allah’tan (geldik) ve elbette O'na döneceğiz" derler. Rablerinin mağfiret ve rahmeti onlaradır. O'nun yolunda olanlar da onlardır.” (Bakara, 2/ 155-157)
Sonuç itibariyle şu hususları ön plana çıkarmaya çalıştık.
-Yüce Allah âlemi dengeli yaratmıştır. Müslüman’da dengeyi hayatına aktarmalıdır.
-Dünya hayatı bir imtihan yeridir.
-Dünya hayatı geçicidir. Asıl hayat ahiret yurdudur.
-Dünya hayatı insanlar için süslü yaratılmıştır.
-Dünya hayatına aldanıp ahireti unutmak insan için asıl büyük felaketin (ahret azabının) habercisidir.
-Dünya hayatına dalmamaktan kasıt, dünyanın süsüne aldanıp ahret yurdunu unutmaktır. Yoksa dünyadan vazgeçmek değildir.
-Müslüman, Yaratanın kendisine verdiği nimetlerden istifade edecek, helalinden kazanacak ve israf etmeyecektir.
-Müslüman vatansız kalmayacak, vatanına uzanan elleri kıracak, maddi alanda helalinden kazanıp güçlü olacaktır.
-Müslüman Allah’tan geldiğini ve nihayetinde O’na kavuşacağını asla unutmayacaktır.
Vaazımızı dinlediğiniz için siz kıymetli cemaatime şükranlarımı arz ediyorum. Rabbim cumamızı mübarek eylesin. Dünya ve ahiret dengesini muhafa edip, Rabbimizin rızasına nail olacağımız Salih ameller işleyip, imanla bu alemden ayrılmayı hepimize nasip eylesin. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Uzman Vaiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder